Hz. Mevlana k.s'nın Yaşam ve Ölüm Anlayışı

Mevlana, dünyaca bilinen alim bir kişiliktir. Yaşam felsefesi, ölüm anlayışı herkesi derinden etkilemiştir. Ne olursan ol gel diyen Mevlana hakkında merak edilenler.

* HZ. (Hazret demektir) Anlamı : Arapçadan geçmiş tazim edici tabir. Hadratın harfi harfine tercümesi “huzur”dur. Yüksek şahsiyetlere hitaben kelimeden sonra geçer

* A.S (Sallallahu aleyhi sellem) Anlamı : Allah’ın selamı onun üzerine olsun

* K.S (kuddise sirruhu) Anlamı :  Allah’a onun sırrını mukaddes etsin. Veliler için kullanılır

Hz. Mevlana’nın insana ve hayata bakışı günümüzdekinden ve bizim bakışımızdan o kadar farklı ki onu anlamak için önce kendimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Kendimize biraz daha yakından bakmadan ve kendimizi değerlendirmeden onun ölüm ve yaşam kavrayışını anlamak pek kolay olmayacaktır.

Ölüm çoğu kişi için ve özellikle biz modernler için anlaşılması zor ve korkulan bir kavramdır. Ancak Hz. Mevlana’ya göre durum pek böyle değildir. Öncelikle Mevla’ya göre ölüm bir kavuşma meselesidir ve bizi bu dünyaya getiren güçle, Allahla birleşme tek olma yok olma fırsatıdır. Bu yüzden ölümü aşkla özdeşleştiren Hz. Mevlana’ya göre ölüm korkulacak bir konu değildir. 

Ölüm Çeşitleri

Hz. Mevlana’ya göre ölüm ikiye ayrılır. Bu ayrımı bilirsek onun yaşama ve ölüme dair görüşlerini daha iyi kavrayabiliriz. Tasavvuf düşüncesi ve Hz. Mevlana’nın da literatüründe yer alan ve diğerine göre daha olumlu bir anlama sahip olan ölüm iradi ölümdür. İlahi ölüm emek bir anlamda nefsin öldürülmesidir ve başka bir ifadeyle de ölümsüzlüktür.

Bu düşünce Hz Muhammed s.a ” ölmeden önce ölünüz” hadisiyle de uyum içerisindedir. Hem bizim dinimize hem de Hz. Mevlana’ya göre daha bu dünyadayken  nefsimizin emrinde köle olmaz ve onun boyunduruğundan kurtulabilirsek zaten ölümsüzlüğe kavuşmuş olur ve farklı bir ruh haline bürünürüz.

Ancak bunun tersi bir şekilde nefsimize hakim olamaz ve onun her dediğini yaparsak da insani varlığımızın çok da bir anlamı kalmaz. İkinci ölüm çeşidi ise tabi ölüm yani ruhun bedenden ayrılmasıdır.

hz. Mevlana’ya ve tasavvufa göre bu ölüm de korkulması gereken bir şey değil ancak bir kavuşma olarak ifade edilebilir. Çünkü ruhumuz ait olduğu yani geldiği yere geri gedecek ve geldiği yerler birleşip özdeşleşecektir.  

Hz. Mevlana k.s İçin Ecel Ne Demektir?

Hz. Mevlana’ya göre ecel ya da ölüm Allah’la kavuşmanın yoludur. Aşık ve maşuk ölüm yoluyla birbirine kavuşur ve tenin kafesine sıkıştırılmış olan ruh ölümle birlikte artık özgürdür. Tabi ölüm bu manada korkulacak bir şey değildir.

Hem iradi ölüm kavramı hem de yaratıcıyla tekrar bir olma düşüncesi bizim kabul ettiğimiz anlamda ölümün soğuk yüzünden kurtulmamızı sağlar. Ecelimiz geldiğinde Mevlana için canın beden giysisinden kurtulup asıl yerine gitme zamanı gelmiştir.

Tıpkı kafesinden kurtulan bir kuş gibi canımız ya da ruhumuz asıl yerine yani özgürlüğüne ve aşka doğru uçup gider. Bu anlamda hz Mevlana’ya göre ölüm en büyük hakikat ve geçeğin boynunda bir gerdanlık gibidir. Ruhumuzun asıl yerine ulaşması ve asıl huzuru ve aşkı bulmasıdır. 

Bizim ve Hz. Mevlana’nın Ölüm Anlayışındaki Fark

Biz modernler için bu hayatta iyi yaşamak, iyi giyinmek, iyi yemek yemek ve iyi zaman geçirip mutlu olmakla sınırlı bir kavramdır. Mutluluk kavramımız ise hep iyi ve kaliteli olan şeylerle birlikte anlaşılır.

Ancak Hz. Mevlana’ya göre bütün bu saydıklarımız ve asıl mutluluk, huzur ya da aşkla ilgisi olmayan şeylerdir. Ona göre ruhumuzu bu tür şeylerle beslememiz mümkün değildir. Giydiklerimizi ve yiyip içtiklerimizi bırakın, bedenimiz bile aslında bir gün bırakmamız gereken ve ikincil önemde olan bir giysiden ibarettir.

Modern insanlar ölüm düşüncesini bütün bunlardan vazgeçmekle bir tuttuğu için bundan korkar. Bu dünyadan ya da sahip olduklarından vazgeçmek istemezler. Ancak Hz Mevlana’ya göre burada sayılanlar zaten ölmeden önce vazgeçilmesi gereken şeylerdir. 

Hz. Mevlana’ya Göre Gerçek Aşk ve Huzur

Hepimizin hayatta var olma hedefi asıl yaratıcıya yakın olduğumuzu hissetmekle bağlantılıdır. Belki yanında olduğumuzda kendimizi iyi hissettiğimiz insanlar vardır.

Ki Hz. Mevlana için bu insanlar sahip olduğumuz kıyafet, eşya ve yiyeceklerden çok daha önemlidir. Bu dünyanın bize gerekli olarak benimsetmeye çalıştığı bu tarz şeylerden ne kadar çabuk vazgeçersek ölümsüzlüğe o kadar yakın oluruz.

Yakın bir dostumuzla geçirdiğimiz iyi vakitler ölümsüzlüğe yakın hissettiğimiz zamanlar olabilir. Ama ne zamandır hayalini kurduğumuz bir kıyafeti satın alıp giyince huzur değil geçici bir tatmin hissederiz. Ruhumuzu doyurmamızın satın aldığımız şeylerle bağlantısı yoktur, aslında bunlardan kurtulmakla bir bağlantısı söz konusudur. 

Ölümsüzlüğe Varma 

Hz. Mevlana ölümsüzlüğe erişme deyince iradi ölüm kavramını düşünür. Yani aslında ona göre, irademiz olarak adlandırdığımız ve bizi sürekli zorlayan nefsimizden kurtulmamız zaten ölümsüzlüğe erişmemizdeki en önemli anahtardır. Ölümsüzlüğe erişmek bu hayattaki en önemli şeydir. Ölümsüzlüğe eriştiğimiz anlar birden fazla olabilir.

Bu anlarda ruhumuzu ait olduğu yere daha yakın hissederiz. Bir şeyler okuduğumuz, kitap okuduğumuz, müzik dinlediğimiz, başkalarıyla sohbet ettiğimiz ya da muhabbet etmesek bile sadece birisiye sessiz oturup durduğumuz anlar olabilir.

Böyle anlarda kendimizi maddi ve dünyevi dert ve sıkıntılardan arınmış ve çok daha huzurlu hissederiz. İşte böyle zamanlar aynı zamanda ölümsüzlüğe eriştiğimiz anlardır. Çünkü iradi olan şeylerden, yeme içme derdinden ya da üstümüzdeki kıyafeti düşünme derdinden kurtulmuş ve farklı bir şeye yoğunlaşabilmişizdir. 

Ölüm ve Yaşam

Genel olarak baktığımızda ve bu şekilde düşündüğümüzde ölüm ve yaşam arasında Hz. Mevlana’ya göre çok derin bir uçurum kalmaz. Eğer hayattayken yukarıda saydığımız gibi huzur ve aşk anlarına ne kadar çok sahip olabilirsek nefsimizi o kadar köreltebilmişiz demektir.

Nefsimizi köreltip farklı ve gerçek bir huzura ulaşmamız da ölümsüzlüğümüze kavuşma demektir. Hayatımızı bu anlar için ve onları düşünerek yaşarsak sürekli ölümü düşünme ve ondan çok korkma durumundan da kurtuluruz.

Güzel ve anlamlı bir yaşam da zaten ölümsüzlüğe ulaştığımızın farkına varırız. Böylece ölüm ve yaşam arasındaki fark da bizim için kaybolmuş demektir. Hz. Mevlana’ya göre en kötüsü sürekli ölüm korkusu ile ölmeden önce bir çok dünyevi zevk ve ihtirasın peşinden koşmaktır. 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hızlı yorum için giriş yapın.


Giriş Yap