Atatürk’ün İlke ve İnkılapları

Atatürk, bizler için sadece bir savaş kazanmadı, yaptığı inkilaplarla yeni bir çağ açtı. 97 senelik Cumhuriyet tarihinde onun ilkeleri hala geçerli.

Atatürk Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu ve ebedi başkanıdır. Görevde olduğu zamanlarda her zaman halkın yararını gözeten, devlet ve millet bütünlüğünü hedefleyen işler yapmış ve yaptırmıştır. Bunların başında ise Atatürk’ün ilke ve inkılapları gelmektedir.

Atatürk ilke ve inkılapları tarihi incelendiğinde her detayın ne kadar elzem olduğu anlaşılmaktadır. Atatürk ilke ve inkılapları anlamları itibariyle oldukça önem arz etmektedir. Atatürk ilke ve inkılapları amacı gereğince Türk toplumunun kalkınmasını ve gelişmesini hedefler. Atatürk ilke ve inkılapları nelerdir?

Cumhuriyetçilik

Cumhuriyet nedir? Egemenlik toplum bütününe ve millete aittir. Cumhuriyet rejimi devlet başkanının, doğrudan veya dolaylı yollarla halk tarafından belli süreler için seçilmesi olarak açıklanabilir ve 29 Ekim 1923’de yapılan anayasa değişikliği ile “Cumhuriyet” bir devlet şekli olarak benimsenmiştir. Demokrasinin en gelişmiş şeklidir Cumhuriyet. Atatürk İnkılabında Cumhuriyetçilik ana ilke ve esas olarak görülmektedir.

Cumhuriyet, Atatürk İnkılabının bütün amaçlarını temsil eden bir devlet ve hükümet şekli olarak değiştirilemez bir niteliktedir. Bu ilke, yeni Türkiye Devleti’nin temelini oluşturmuştur. Bu özelliği ile Cumhuriyetçilik yeni Türk devletini yaratan Türk İnkılabının siyasal görüşü olarak karşımıza çıkmaktadır.

Halkçılık

Atatürk İlkeleri arasında en önemlilerinden biri olan Halkçılık; cumhuriyetçilik ilkesinin içerdiği demokratik, özgürlükçü, çoğulcu yönetimin yasalarda yer alan bir hak olmaktan çıkarılıp, işlerliğe kavuşturulmasını; yönetimde, siyasette, kalkınmada, gelir dağılımında, devlet ve ulus imkanlarının kullanılmasında halk yararının gözetilmesini amaçlayan önemli bir ilkedir.

Bu amaçlar çerçevesinde devleti, önlemler almak, yasalar çıkarmak, düzenlemelere gitmek, engelleri ortadan kaldırmak konusunda sorumlu kılan bir anlayıştır.

Milliyetçilik

Milliyetçilik genel olarak millet, aynı topraklar üzerinde yaşayan kültür, tarih, gelenek ve dil bakımından aralarında ortaklık bulunan insan topluluklarını ifade eder. Bu ortak öğeler insanları birbirine daha çok yaklaştırır ve birlikte hareket etmek için gerekli bağlılığı sağlar.

Atatürk milleti şöyle tanımlamaktadır: “Zengin anılar mirasına sahip olan, beraber yaşamak konusunda ortak istek ve anlaşmada samimi olan ve sahip olunan mirasın korunmasına devam hususunda da iradeleri ortak olan insanların birleşmesinden oluşan topluma millet adı verilir .” Millet sadece ırkî bir zümre de değildir.

Laiklik

Atatürk ilkeleri arasında çağdaşlaşma adına atılmış en büyük adım olarak görülen Laiklik, devlet ve toplum açısından oldukça farklı bir dönemin başlangıcı olmuştur.

Osmanlı döneminde batılılaşma yönündeki çalışmalar içinde bulunan aydın kesim tarafından benimsenen, din ve devlet işlerinin ayrı tutulması biçiminde özetlenebilecek laik anlayış, Atatürk’ün de ilgi odağı olmuştur. . Bunun üzerine Atatürk, din olgusunu çağdaş bir anlayışla ele almış ve dini buna göre ele almıştır.

Milli mücadele sonucunda bağımsızlığına kavuşan Türk milleti, bu savaş bittikten sonra medeni bir devlet olarak yaşamak zorundadır. Bu niteliğini kazanma yolunda cidi adımlar atmaya başlamıştır. Dini devletten ayrılmış, lâik devlet niteliğini kazanmış bir ülke olma yolundadır. Lâiklik Türk inkılâbında kademe kademe gerçekleşen devlet, hukuk ve öğretim sistemlerinde kendini fazlasıyla göstermiştir.

Cumhuriyet idaresinde devletin, hukukun lâikleşmesi; yeni kurulan modern devletin esas prensibini ve Türk inkılâbınında esas hedefini oluşturmuştur. Bu açıdan lâiklik anlayışı Türk inkılâbının esas prensibi olmuştur. 1937 de  yapılan değişiklik ile Anayasada yer aldığı gibi, 1961 ve 1982 Anayasalarında da devletin temel niteliği olarak 2. maddede de yer almıştır.

Lâiklik, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması ve vatandaşların vicdan hürriyetinin kusursuz bir şekilde sağlanması anlamına gelir. Atatürk’e göre “lâiklik” yalnız din ve dünya işlerinin ayrılması demek değildir. Tüm yurttaşların vicdan, ibadet ve din özgürlüğü demektir.

Devletçilik

Ekonomik kalkınmayı gerçekleştirme konusunda oldukça aceleci olan Atatürk, bunun için Devletçilik ilkesini benimsemiştir. Bu ilke ile karşı karşıya kalınacak güçlük şudur: “Devletle bireyin karşılıklı faaliyet alanlarını ayırmak…” Devlet, bireyin yerini almamalıdır fakat bireyin gelişmesi adına, genel şartları göz önünde bulundurarak hareket etmelidir. Bireyin kişisel faaliyeti, ekonomik kalkınmanın asıl kaynağı olarak kalmalı ve devlet tarafından desteklenmelidir.

Devletçilik ilkesi Türkiye’nin ihtiyaçları doğrultusunda doğmuş olduköa önemli bir ilkedir. Dönem içinde Türkiye’ye özgü bir sistem olarak ortaya çıkmış, devletle bireyin karşı karşıya değil, destekleyici, bütünleyici olmasını hedeflemiştir. Bu nedenle var olan tüm ekonomik sistemlerden ayrı bir yerdedir.

Atatürk, devletçiliğin tanımını şu şekilde yapmıştır:

“Devletçiliğin bizce manası şudur: Fertlerin özel teşebbüslerini ve faaliyetlerini esas tutmak fakat büyük bir milletin bütün ihtiyaçlarını ve birçok şeylerin yapılmadığını göz önünde tutarak memleket ekonomisini devletin eline almak.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Türk vatanında asırlardan beri ferdi ve özel teşebbüslerle yapılmamış olan şeyleri bir an evvel yapmak istedi ve kısa zamanda yapmaya muvaffak oldu. Bizim takip ettiğimiz bu yol görüldüğü gibi liberalizmden başka bir yoldur.” (Zübeyde Yalın Öktem, Atatürk İlkeleri ve Devrim Tarihi, s. 222.)

İnkılâpçılık

İnkılâpçılık, Türk İnkılabının korunması, aklın ve bilimin yol önderliğinde çağın gereklerine ve gerçeklerine göre daimi bir şekilde geliştirilmesi ve yenilenme ilkesidir. Geçmişten ziyade geleceğe dönük olan bir ideolojiyi savunan bu ilke Atatürkçülüğün dinamik ideali denebilir.

En önemli inkılaplardan olan Türk İnkılâbı, aynı anda siyasi toplumun temelini ümmet esasından millet esasına çevirmeyi başarmıştır.

Var olan meşru siyasi iktidarın temelini oluşturan kişisel egemenliği ortadan kaldırarak, millet egemenliğini ilan etmiştir. Teokratik devlet yapısı yerine lâik devlet anlayışını hayata geçirmiş ve modernleşme ile geleneksellik arasında afallayan toplumu bu karmaşadan kurtarmıştır.

İnkılâpçılık, elbette sadece Türk İnkılabını korumak demek değildir. Tek başına böyle bir anlayış inkılâbı dondurmak, onu kaybolamaya mahkûm etmek demektir. Bu yüzden Türk İnkılabının dinamik idealini gerçekleştirmek için, çağdaş uygarlık düzeyinin gerektirdiği adımların atılması gerekir.

Atatürk’ün İnkılapları

Atatürk İnkılapları Türkiye’yi “Çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak” amacıyla bir dizi devrimler yapmıştır.  Bu devrimleri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz:

· Saltanatın Kaldırılması (1 Kasım 1922). 
· Cumhuriyetin İlanı (29 Ekim 1923).
· Halifeliğin Kaldırılması (3 Mart 1924).
· Kadınlara erkeklerle eşit haklar verilmesi (1926-1934).
· Şapka ve kıyafet devrimi (25 Kasım 1925).
· Tekke zaviye ve türbelerin kapatılması (30 Kasım 1925).
· Soyadı kanunu ( 21 Haziran 1934).
· Lâkap ve unvanların kaldırılması (26 Kasım 1934).
· Uluslararası saat, takvim ve uzunluk ölçülerin kabulü (1925-1931).
· Mecellenin kaldırılması (1924-1937).
· Türk Medeni Kanunu ve diğer kanunların çıkarılarak laik hukuk düzenine geçilmesi (1924-1937).
· Öğretimin birleştirilmesi (3 Mart 1924).
· Yeni Türk harflerinin kabulü (1 Kasım 1928).
· Türk Dil ve Tarih Kurumlarının kurulması (1931-1932).
· Üniversite öğreniminin düzenlenmesi (31 Mayıs 1933).
· Güzel sanatlarda yenilikler 
· Aşarın kaldırılması
· Çiftçinin özendirilmesi
· Örnek çiftliklerin kurulması
· Sanayiyi Teşvik Kanunu’nun çıkarılarak sanayi kuruluşlarının kurulması.
· I. ve II. Kalkınma Planlarının (1933-1937) uygulamaya konulması, yurdun yeni yollarla donatılması.

Atatürk ilke ve inkılapları pdf olarak da indirilebilir. Atatürk ilke ve inkılapları kpss sorularında da karşımıza çıkmaktadır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hızlı yorum için giriş yapın.


Giriş Yap