İslam’a Uygun Evliliklerde Eşler Nasıl Davranmalı? Sevgi ve Merhamet Nasıl Olmalı?

Her zaman kadın ile erkek arasındaki farklar, fıtratı, yaradılışı, statüsü, konumu tartışmalara vesile olmuştur. Özellikle günümüzde bunu daha da net bir şekilde gözlemlemek mümkün olabiliyor. Kadının toplumdaki rolü ve yeri ile ilgili herkes sürekli olarak fikir beyan ediyor. İslam’a göre de kadının yeri çok özel ve müstesna tutulmuştur. Bunu en net şekilde ifade edenlerden birisi ise yazar Dursun Ali Taşçı olmuştur. Yayınladığı köşe yazısında İslam’a göre kadın ve kadının toplumdaki yeri ile ilgili herkesi aydınlatmayı başarmıştır.

Kadına dair her zaman söylenecek bir söz bulunmuş olsa da İslam ve İslam’ı temel alan kaynaklarda bu durum net bir biçimde özetlenmiştir. Bilhassa Mevlana bu konunun üzerine fazlaca eğilmiş, kadına dair tüm fikirlerinizi sağlamlaştıracak pek çok esere imza atmıştır.

Mesnevi 1.cildine bakıldığında ‘’Allah’ın fıtrat olarak kadını erkek için yarattığı düşünülür. Bu nispeten doğrudur. Kadını erkek rahat bir yaşam sürsün, ona yarenlik etsin ve eş olsun diye yaratmıştır. Ama bu yaradılışın ardından Hz. Âdem Havvasız ya da Havva Ademsiz sayılabilir mi?’’ diyor. Aynı ciltte ‘’Bir erkeğin yiğitliği Zaloğlu Rüstem’e benzeyebilir. Cesareti ise Hz. Hamza’dan almış olabilir. Buna karşılık hükmünü eşinden almalıdır’’ şeklinde ifadeler yer alıyor. 

Tüm Müslümanların örnek aldığı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) hiddet içerisinde olan eşine dönerek ‘’Ey beyaz pembe kadın, konuş benle’’ diyerek eşine olan niyazını gösteriyor. Kadın ile erkek arasındaki bağdaşmayı ateş ve suya göre yorumlamak mümkündür. Ateş her zaman için sudan daha güçsüz görünür. Çünkü bir kap su yanan bir ateşi söndürebilir. Ancak suyu kaba koyup altına ateş yaktığınız vakit su buharlaşıp uçar gider. Yani aslında güçlü ve güçsüz olanı anlamak her zaman mümkün değildir.

Erkeğe baktığınızda da kadından güçlü görebilirsiniz. Ancak sonrasında fark edersiniz ki kadın aslında erkeği tek bir sözüyle yenebilecek güçtedir. Eşler arasında da bu dengeyi sağlayacak temel faktör sevgidir. Sevgi ateş ve suyun arasında kalacak olan kaptır. Eğer bir gün sevgi biterse kap yok olmuş olur. Su ateşin üzerine düşer ve söndürür. İşte geçimsizliğin, mutsuzluğun, boşanmaların ortak sebebi de budur.

Kimi zaman manevi olarak şiddet görülür. Sevgisiz kalmak, merhametsiz davranışlar buna örnektir. Kimi zaman maddi şiddet söz konusu olur. Parasız bırakmak, ihtiyaçlarını karşılamamak gibi durumları kapsar. Fiziksel şiddet son zamanlarda en çok karşılaştığımız örneğidir. Kadını dövmek, ona vurmak gibi erkeklik onuruyla gururuyla hiç alakası olmayan eylemlerdir. Aynı zamanda cinsel şiddet, psikolojik şiddet gibi pek çok kıstas da gözlemlenebilir.

Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) sevginin ve acıma duygusunun bir insanlık vasfı olduğuna dikkat çekerken hiddetin ve şehvetin ise hayvanlara özgü bir tavır olduğunu dile getirmiştir. Dolayısıyla ‘’kadınlar gönül ehli olan, akıllı ve dürüst insanlara karşı galiptirler’’ buyurmuştur. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bir başka hadis-i şerifinde ise ‘’Ben üç şeyi sevdim. Kadını, güzel kokuyu ve gözümün nuru olan namazı sevdim’’ diyor.

Allah’ın buyruklarına her koşulda uyan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (s.a.v) bunun için Kuran-ı Kerim’i de sürekli olarak bizlere referans gösteriyor. Örneğin A-raf suresi 189.ayetinde de ‘’Sizi tek candan taratan da gönlünü ona kaydıran ve onu var eden de O’dur’’ buyruluyor. Yani erkeği de kadını da yaratan, erkeğe kadını, kadını ise erkeğe sevdiren de bizzat Allah’tan başkası değildir.

Bilimsel olarak yapılan araştırmalarda DNA sarmallarına bakıldığında kadınlarda da erkeklerde de 46 kromozom olduğu ortaya çıkıyor. Ancak erkeğe bakıldığında bu 46 çift kromozomun 23’ü X yani dişi, 23’ü ise erkek yani Y kromozomu olarak görülüyor. Kadınlarda ise 46 kromozomun 46’sı da X yani dişi kromozom olarak görülüyor. Erkek her zaman kadınını içerisinde saklayan bir yaratılışa sahiptir. Ona vurmak, ona kıymak veya ona zarar vermek kendine zarar vermesidir.

Hem kadının hem de erkeğin farklı duygusal, biyolojik ve psikolojik durumlara tabii olduğunun altını çizen yazar eşit değil adil davranmak önemlidir diyor. Öyle ki eşit davranmaktan ziyade adil davranmanın daha doğru sonuçlar doğuracağını savunuyor. Bir kadına kadınca, erkeğe ise erkekçe davranmak sorunların çözümünde oldukça önem arz ediyor.

Farklılıklardan ötürü aynı tavırları sergilemek pek çok sorunu da beraberinde getiriyor. Fıtratını bilen, yaradılışı gören herkes buna uygun hareket etmelidir. Fıtrat cahili olduktan sonra her şeyin eşit olduğunu savunarak aslında kadına en büyük kötülüğü yapmaya başlayabilirler.

Allah’ın kelamına bakıldığında Rum Suresi 30.ayeti ‘’Batıl olan her şeyden arındıktan sonra Hakka yönel ve Allah’ın insanın yaradılışında nasıl bir mükemmellik nakşettiğini gör. Herhangi bir bozulmaya mahal vermemesi, çürümeye sebep olmaması bunun sahih din olduğunu gösterir. Onu bilmeyen insanlar çoktur’’ buyuruyor.

Fıtratını bilen ve terbiyesini takınmış hiçbir insan bir başka insana şiddet uygulayamaz. Hele ki bir erkeğin bir kadına şiddet uygulaması asla ve asla dinimizde yeri olmayan bir şeydir. Terbiyeden yoksun, fıtrattan bir haber olanların en büyük talepleri dünyayı yönetme arzusudur. Ki kadına şiddet uygulayan, kadını hor gören, kadına eziyet eden bu zihniyetin bunu başarması kıyametin başlangıcı olur.

Tüm bunların farkına vardıktan sonra özümüze dönerek çok daha ileriye ulaşmamız mümkündür. Aksi takdirde kadın ve erkeğin içerisinde olduğu ve merkezi olarak görüldüğü bu kaos her zaman devam edecektir. Mutluluğu hem ülkemiz adına hem de insanlığın evi olan dünya adına ararken fıtratın bilincinde hareket etmek, adil davranmak ve bu dünya kadar ahiret hayatımızı da düşünmek bize huzur verecek olan kıstastır.

Ayrıca ‘’Sure-i Nisa’nın adı oldu senin adın, Peygamber’in övdüğü ey güzel kadın’’ dizesiyle son noktayı koymak gerekiyor.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Hızlı yorum için giriş yapın.


Giriş Yap